sineğin idamı : uğur halıcı: 01052002  
 

 

Sineği tül perde ile cam arasına ustaca sıkıştırdıktan sonra perdeyi hafifçe aralayıp kanadından tutarak yakaladı. Sıcaktan zaten uyuşan sinek, cılız bacaklarını amaçsızca kıpırdatmak dışında pek bir karşı koyma belirtisi göstermedi. İki küçük el kanatlarını kopardığında sinek özgürlüğü elinden alınmış yeşil fosforlu kara bir böceğe dönüştü.

Kız gizlice girdiği misafir odasından yine gizlice çıktı, kapısını ses çıkarmamaya gayret göstererek kapattı. Sinek avcunda, annesiyle babasının yatak odasına gitti. Parmaklıklı küçük karyolasında uyuyan kardeşinin yüzüne sineği dikkatlice bıraktı. Sineğin kardeşinin yüzünde dolanışını, gözünden, alnından, burnunun üstünden geçişini uzun uzun seyretti.

Sessiz adımlarla hole gecti.Tüm odaların, banyonun ve girişteki antrenin kapılarının açıldığı hol karanlıkçaydı. Ne apartman boşluğuna bakan küçük pencere ne de odaların kapısından sızan ışık holün aydınlanmasına yetmiyordu.. Kışın kitap dolabı olarak kullandığı eski büfenin kapağını açtı, sinek idamı malzemelerini kutusuyla çıkardı, formika yemek masasının üzerine koydu. Su fışkırtan şırıngayı, pilli minnacık el fenerini, büyüteci, siyah iplikli makarayı, suluboya fırçasını, sapı kırık tel çay süzgecini, çakmağı, metal kapaklı cam tuzluğu, kulak damlası şişesini, kalınca not defterini zevkle inceledi.

Kenarındaki kıvrımlarla mavi bir karanfili andıran kültablasını masadan aldı, kardeşinin yattığı odaya gitti. Fazla aramaya gerek kalmadan sineği saklandığı yerde buldu. Sineklerin emziğin altındaki ıslak bölgede saklanmalarına alışmıştı.

Sineği kardeşinin yanağıyla emziğin arasından alıp kül tablasına koydu, kaçmamasına dikkat ederek hole getirdi. Kül tablasını masadaki eski yerine yerleştirdi, üzerine tel çay süzgecini kapattı. Küçük el fenerini üzerine tutup sineği seyretmeye koyuldu.

Sinek kültablasında dolandı. Süzgecin altından geçerek çıkmaya çalıştı, başaramadı. Ön ayaklarıyla hotumunu, kafasını kaşıdı. Süzgecin üst tarafına doğru ters dönerek yürüdü, tam tepede durdu. Sineğin bu umursamaz hali kızı sinirlendirmişti. Suluboya fırçasıyla ittirerek sineği düşürdü:

- İzin almadan gezemezsin, dedi.

Kül tablası, muşamba kullanmaya gerek bırakmadığından büyük bir beğeniyle alınan açık sarı tahta desenli formika masanın üstündeki floş işlemeli küçük tül örtününün tam ortasındaydı..

Perdenin artan kısmından yapılan tül örtü, süzgecin sinek hapishanesinde kullanıma girmesinden önceki dönemde epeyce iş görmüştü. Örtüyü kül tablasının üstüne gerdirerek sineklerin kaçmasını engellemek amacıyla kullanmıştı. Ancak her ne kadar gergin tutmaya çalışsa da örtüyü kül tablasının inişli çıkışlı kenarında gerdirmek özel bir hüner gerektiriyordu. Yargılanmasına ara verildiği bazı zamanlarda sinek, tül örtünün iyi gerdirilmediği bir girinti bulup kül tablasının altına geçebiliyordu. Hatta bazan örtünün dışına kaçabileceği bir aralık bulduğu da olabiliyordu. Ayrıca, tül örtünün neden kül tablasının altında değil de üstünde olduğu, örtüyü her zaman kültablasının altında görmeye şartlanmış bazı kişilerce yadırganabiliyordu ve bu kişilerin örtüyü kültablasının üstünden alıp altına sermeleri de kimi zaman benzer sorunlar yaratıyordu. Kanatları koparılmış olduğundan çok uzaklara gitmesi mümkün olmasa da, sineğin masanın alt yüzeyinde, bir sandalyenin kenarında bazen de halının üzerinde aranarak bulunması yargı işlemini gereksiz yere geciktiriyordu.

Süzgecin sapının kırılması, sinek hapishanesinin modern bir görünüme bürünmesinin yanı sıra kullanım kolaylığı açısından da çok faydalı olmuştu. Sapı kırılmadan önce, her seferinde sapı penseyle geriye doğru kıvırmak ve işi bittiğinde tekrar eski haline getirmek gerekiyordu.

Süzgecin sapı kırıldığında başına geleceklerden çok korkmuştu. O gün yakaladığı sinekle ilgilenememişti bile. Süzgeci hemen sapıyla birlikte mutfaktaki çekmeye koymuş, başka şeylerle oyalanmıştı.

Evdekiler, süzgecin her tarafının sağlam olup da sapının nasıl kırıldığına pek akıl sır erdiremediler. Ancak bu durumun bazı nazarları alıp götürdüğüne mana yorarak üzerinde fazlaca durmadan çöp tenekesine attılar. Sonra süzgeç sinek idamı kutusundaki yerini aldı.

Lambayı yeniden sineğin üstüne tuttu:

- Acıktın mı? diye sordu.

Sonra sesini incelterek cevap vedi:

- Çok açım, lütfen merhamet edin!
- Bu gün sana yemek yok! Çok büyük suçlar işledin!

Bu arada uyanan kardeşi içeriden ağladı. Babaannesi ön taraftaki odada oturduğu yerden seslendi:

- Geliin nerdesin? Çocuk ağlıyor! Baksana çocuğa!

Annesi telaşla mutfaktan geldi, holden geçerek kardeşinin yattığı odaya girdi. Kız çabucak sineği aldı, tuzluğa koydu, kapağını kapattı. İdam malzemelerini seri hareketlerle kutuya doldurdu, büfeye kaldırdı. Bir şey olmamış gibi yatak odasına gitti, annesinin kardeşini giydirmesini seyretti. Annesi kardeşini öperken, kıza döndü:

- Çaydanlığın altını söndür, açık kaldı, dedi.

Ardından hemen ekledi,

- Tezgahtaki muhallebilere dokunma sakın, sen hakkını yedin!

Kız mutfakta ocağı söndürürken, tezgahın üstündeki muhallebiler gözüne takıldı. Aklına sinek geldi. Büfedeki kutudan tuzluğu aldı mutfağa getirdi, kapağını açıp sineği en baştaki muhallebinin üzerine silkeledi. Kaseleri biraz sıkıştırarak kenarlarının birbirine değmesini sağladı. Tezgahın önünde dikildi, sineğin kaseden kaseye geçerek muhallebilerin üzerinde gezinmesini seyretti.

Annesinin ayak seslerini duyduğunda aceleyle sineği avcuna aldı, arkasına sakladı. Annesi:

- Ne yapıyorsun burda? diye sordu.

Omuzunu silkeledi,

- Hiiç! dedi.

Annesi muhallebilerden birini alırken:

- Şurdan bir kaşık ver! dedi.

Kız sol eliyle kaşıklıktan küçük bir kaşık bulup uzattı. Annesi kaşığı da alıp mutfaktan çıktı. Tezgahtaki kapağı açık tuzluğu annesi farketmedi diye derin bir "oh" çekip sineği tekrar tuzluğa koydu. Buzdolabındaki peynirden sineğin hak ettiği minnacık bir parça koparıp tuzluğa attı, kapağını kapattı. Sineğe:

- Açlıktan ölmeni istemem, daha yargılanacaksın, dedi.

Holden geçerken sineği büfedeki kutuya koydu, babaannesinin olduğu odaya gitti. Annesi kardeşini yerdeki mindere oturtmuş muhallebi yediriyordu. Sedirde dua ederek tesbih çeken babaanesinin yanına oturdu, boynuna sıkı sıkı sarıldı. Babaanesi, tek eliyle kızdan kurtulmaya çalışırken sesini yükselterek tesbih çekmeye devam etti. Arapça sözler kıza öbür dünyada nasıl cayır cayır yanacağını hatırlattı. Korkuyla babaannesinin boynunu bıraktı. Kardeşinin yanına gitti, annesine:

- İstersen ben yedireyim, dedi.

Annesi:

- İyi! Dökmeden yedir, deyip kaseyi verdi, mutfağa gitti.

Muhallebiyi yedirmeye başladı. Babaannesi, bir yandan tesbih çekerken bir yandan da gizlice yemesin diye gözucuyla kızı izledi. Babaanesinin kendisini izlediğinin farkında değilmiş gibi yaparak muhallebiyi kardeşine öpücüklerle yedirdi. Muhallebi bitince kaseyi mutfağa bıraktı. Hole dönüp, büfeden resim defteriyle kalemini aldı. Bu arada küçük el feneriyle büfedeki sineğin durumunu kontrol etmeyi ihmal etmedi.

Lambayı açtı, soluk bir ışık holü aydınlattı. Masaya oturdu, kapının arasından görünen babaanesine ve kardeşine bakarak resim yapmaya başladı. Annesi elinde elbeziyle holden geçti, odaya gitti. Kardeşinin elini yüzünü bezle temizledi. Mutfağa geri giderken, ışığı kapattı:

- Biraz kardeşinle oyna, dedi.

Resim defterini isteksizce büfeye geri kaldırdı. Sineği kontrol etti.

Kardeşiyle oynamak için odaya gittiğinde babaanesi lokum istedi. Misafir odasından getirdiği şekerliğin kapağını açıp babaanesine tuttu. Babaannesi kemikleri irileşmiş parmaklarıyla şekerlikten bir tane lokum aldı, pudra şekerini dikkatlice diğer lokumların üzerine silkeledi. Aldığı lokumun ucundan bir parça kopardı, kıza uzatarak:

- Şunu kardeşinin ağzına koy da ağzı tatlansın, dedi, lokumun geri kalan kısmını olduğu gibi ağzına attı.

Kız şekerliğin kapağını kapattı, küçük lokum parçasını babaanesinin elinden alıp kardeşinin ağzına tıktıktan sonra şekerliği misafir odasına götürdü, sehapaya koydu. Sehpanın yanına çömeldi, şekerliğin kapağını açtı. Babaannesi gibi küçük parmağını havaya kaldırarak şekerlikten bir tane lokum aldı.

- Hımm! Gül kokulu...Prenseslere layık!

Lokumu aceleyle yedi. Ağzının kenarına bulaşan pudra şekerlerini eliyle şekerlikteki lokumların üstüne silkeledi, şekerliğin kapağını kapattı, babaannesinin yanına döndü.

Babaannesi, bir yandan takma dişine bulaşan lokumu parmağıyla sıyırmaya çalışırken bir yandan boğuk bir sesle sordu:

- Şekerliğin kapağını kapattın mı?
- Buradayken kapattım ya!
- Körolasıca sinekler konmasın.
- İyice kapattım, konmazlar.

Babannesi dişine bulaşan lokumla biraz daha uğraştı, başedemedi, su istedi. Kız vakit geçirmek için mümkün olduğunca yavaş adımlarla mutfakta yemek pişiren annesinin yanına gitti.

- Babaannem su istiyor..

Annesi söylendi:

- Bu kadın da oturduğu yerden kalkmaz, onu ister bunu ister. Gene lokum mu yedi?
- İki tane yedi.
- Kardeşine de yerdirtti mi?
- Yok ona vermedik.

Raftan bir bardak alıp, musluktan su doldurdu, kıza verdi.

- Sakın kardeşine lokum verme, çocuğun damağına yapışıyor.
- Babaannem hep ona da ver diyor, ama ben vermiyorum.

Yine mümkün olduğunca yavaş adımlarla yürüyerek suyu babannesine götürdü. Bu sefer babaannesi söylendi:

- Nerede kaldın? Altı üstü bir su getireceksin.
- Dökülmesin diye yavaş getirdim.

Babaannesi söylenmeye devam etti:

- Gene musluktan doldurup getirmiş.
- Musluktan değil babaanne, iyi sudan getirdim.
- Baksana kabarcıklar var!
- Kabarcık yok, iyi su.

Babaanne bardağı pencereye doğru tuttu, dikkatlice baktı, su bulanıktı ama o pek bir şey göremedi. Yüzünü buruşturarak suyu içti. Bardağı kıza geri verdi.

- Musluk suyuysa artık günahı boynunuza.

Sineğin boynuna geçireceği ipi düşündü, gülümsedi. Bardağı holdeki masaya koyup geri geldi. Sedirin altına eğilip, kardeşinin oyuncaklarını olduğu gibi sepetiyle birlikte çıkardı. Kardeşinin yanına oturdu, oyuncaklarla oyalamaya çalıştı. Babaanne pencereden sokağı seyretmeye koyuldu.

* * *

İkindi vakti annesi küçük kardeşiyle komşuya gittiğinde sineğin yargılanması için uygun bir zaman yakaladı. Babaanesi ön odadaki sedirinde uyukluyordu.

İdam kutusunu büfeden çıkararak masaya koydu. Kültablası ve tel çay süzgecinden oluşan sinek hücresini itinayla hazırladı ve sineği içine yerleştirdi.

Not defterinde daha önce doldurduğu sayfaları hızlıca çevirip ilk boş sayfayı buldu. Sayfanın sol üst başına tarihi ve saati yazdı. Süzgeci kaldırarak küçük el fenerinin ışığını sineğin üstüne tuttu, dikkatle inceleyerek not defterine sineğin özelliklerini yazdı. Süzgeci tekrar kapattı.

- Yargılama başlıyor, dedi ve yazdıklarını yüksek sesle okudu.

YAKALANMA TARİHİ: 12 Ağustos 1969
YARGI TARİHİ: 12 Ağustos 1969, saat 16:14
SANIK: Orta büyüklükte, yeşil forforlu iri sinek böceği, erkek, kırmızı gözlü, kısa hortumlu, tek bacağı yok.
SUÇU: Kötülükler yapmak

Sineğe döndü:

- Savunmanı yap, dedi.

Sesini inceltti:
- Ben hiç bir kötülük yapmadım!
- Çok kötülükler yaptın pis böcek! Seni ayağımın altında ezmeliydim..
- Ben böcek değilim, sineğim..
- Yine böcek mi sinek mi olduğunu tartışmayalım..

Not defterinde önceki sayfaları karıştırdı, aradığı yeri buldu:

- Bak okuyorum, dinle. Sineklerle böcekler arasındaki fark kanatlarıdır. Sinekler kanatları olmadığı zaman böcek sayılırlar..

- Benim kanatlarım var, ben bir sineğim.

El fenerini tekrar sineğin üstüne tuttu:

- Ben kanat falan göremiyorum, kanatların yok.. Olsaydı zaten defterde yazılı olurdu.

Defterdeki "sanık" kısmını yeniden okudu.

- Duydun mu? Burada kanatlarının olduğu yazmıyor..Bir böcek olduğunu o ahmak kafan anlasın artık.
- Benim kanatlarım vardı! Sen koparttın. Sen kötü bir kızsın!
- Ben kötü bir kız değilim. Kötü bir kız olsam seni yargılamadan öldürürdüm.. Kötü olan sensin..
- Ben herhangi bir kötülük yapmadım…
- Yaptın! Sen pis bir mahluksun.. Pisliklere, tuvaletlere konarsın..
- Konmadım! Konduğumu gördün mü hiç?
- Gördüm.. Dün tuvaletin deliğine girdin, oralara kondun sonra geri çıktın..
- O ben değildim, başkasıdır..
- O sen değilsen bile, kardeşimin yüzünde gezdin, gözümle gördüm.
- Evet gezdim ama beni oraya sen koydun!
- Ben seni oraya sadece bıraktım. Oradan oraya gezmeyecektin!

Defterde suçlar bölümün altına not düştü : 1) Kardeşimin yüzünde gezinmek...

Sineğe yeniden döndü:

- Muhallebilerin üzerinde de gezdin! Onları yedin!
- Karnımı sen aç bıraktın..
- İzin almadan yersen cezanı da çekmeye razı olursun!

Deftere ekledi: 2) Muhallebileri yemek..

Kalemi bıraktı, sineğe:
- Bu suçlar idamın için yeterli, dedi.
- Sen kötü bir kızsın! Kardeşine hep kötülük yapıyorsun.
- Ben iyi bir kızım. Kardeşimle oyunlar oynuyorum. Ona muhallebisini yediriyorum. Onu öpüyorum. Kötülük yapmıyorum..
- Kötülük yapmasan baban seni kilere kilitlemezdi..
- Ben kardeşime bir şey yapmadım!
- Kardeşine, kötülük yaptın! Küçük bok böceği.
- Bok böceği sensin, şu haline bak! Şişko domuz..
- Ağzına biber süreceğim, terbiyesiz kız!
- Burada sanık olan sensin, ben senin ağzına biber süreceğim..

Kutudan kırmızı pul biber buldu. Bir tutam sineğin üzerine döktü. Üstüne damlalıkla su damlattı. Sinek kenara kaçmaya çalıştı. Suluboya fırçasıyla ortaya doğru ittirdi, kenara geçmesine izin vermedi.

Deftere yazdı:

3) Ağzıma biber sürmek
4) Beni kilere kilitlemek

Son cümleyi yazarken elleri titriyordu. Sineğe öfkeyle bağırdı.

- Bana yaptıklarının cezasını çekeceksin!
- Ben senin babanım, seni doğru yola getirmeye çalışıyorum.
- Sen iğrenç bir herifsin, senin gibi babam olmasın daha iyi.

Babaannesi gürültüden uyanır gibi oldu, oflayarak yattığı yerde diğer tarafına döndü. Yeniden horlamaya başladı.

Kız fısıltıyla konuşarak deftere yazdı:

5) Kafamı musluğun altına tutmak
6) Resim defterimi yırtmak
7) Beni öğretmenlerime şikayet etmek

KARAR: İdam

Sineğe yazdıklarını okudu,

- Cezanı çok fena çekeceksin, dedi.

* * *

Akşam yemekte, annesi kendi muhallebisini kıza uzattı:

- Benimkini sen yiyebilirsin!

Kız istemedi,

- Ben daha önce yemiştim, dedi.

Annesinin, babasının, babaannesinin muhallebiyi yiyişlerini iğrenerek seyretti. Yemekten sonra babası ve babaannesi ön taraftaki odaya geçtiler. Annesi kahve pişirirken o da sofrayı topladı. Kahveler hazır olunca götürüp verdi. Annesi mutfakta bulaşık yıkamaya başladı.

Kardeşini mama sandalyesinden alıp, holdeki sedire oturttu. Resim defterini büfeden çıkardı, kardeşinin yanına geçti. Önce güzel elbiseli bir kız resmi çizdi, sonra uzaktan gözüken babasına bakarak, aynı sayfaya kocaman bir sinek resmi yapmaya başladı.

Annesi mutfaktan gelip sedirdeki kardeşini almak için eğildiğinde, sayfadaki sinek resmini koluyla kapattı, kızın başına taç çiziyormuş gibi yaptı. Annesi yaptığı resime söyle bir göz attı, kardeşini alıp yatak odasına yatırmaya götürdü.

Kız babasına bakarak yaptığı sinek remini tamamladı. Kanat çizmek yerine, boğazından geçen bir ip çizerek yukarıya doğru uzattı. İpi darağacına bağladı. Sineğin hortumundan fışkıran iğrenç sıvılar çizdi. Sıvılar aktı resimin alt tarafını doldurdu. Pislikler resimdeki kızın ayağına bulaşmasın diye kızın ayaklarının altına ufak bir tabure çizdi.. Sayfanın yukarı tarafını yıldızlarla süsleyerek resmi tamamladı..

Resim defterini özenle büfeye kaldırdı. Yatak odasındaki dolaptan yastık, çarşaf ve pike getirdi. Holdeki sedire yatağını hazırladı. Işığı söndürdükten sonra geceliğini giyip yattı. Babaannesiyle babası ön odada sohbet ederken, sabah gerçekleştireceği idamı düşünerek uykuya daldı.


* * *

Sabah erkenden uyandığında babaannesi ön taraftaki odasında namaz kılıyordu. Babaannesinin namazını bitirip tekrar yatmasını sabırsızlıkla ama hiç kıpırdamadan bekledi. Babaannesi horlamaya başlar başlamaz sessizce yataktan kalktı. İdam kutusunu ve kül tablasını aldı, misafir odasındaki sehpaya koydu. Kapıyı kapatıp sehpanın yanına çömeldi. Sineği kültablasına yerleştirdi. Üstünü süzgeçle kapattı.

- İdam vakti geldi, dedi, bu sabah erkenden asılacaksın!
Sesini incelterek:
- Haksızlık ediyorsun! Ben suçsuzum.
- Hayır sen suçlusun. Dünkü mahkemede suçlu bulundun. Bak okuyorum!

Not defterinden ilgili sayfayı açtı. Sineğin suçlarını ve idam kararını okudu.

- Bu durumda son sigaranı içtikten sonra idam edileceksin.

Sehpada duran sigaralıktan bir sigara aldı, çakmakla yaktı. Dumanını içine çekmeden ağzında biriktirip sineğe üfledi.

- İçine çekme, öksürtür dedi.

Bu işlemi sigara yarıya gelene kadar tekrarladı. Sesini babaannesinin sesine benzeterek:

- Bu zıkkımı niye içersin anlamam! diye söylendi.

Bir kaç nefes daha sineğin üzerine üfledikten sonra sigarayı kültablasının kenarında söndürdü.

- Eveet, vakit geldi!

Makaradan uzunca bir ip kopardı. Sineği kül tablasından alıp ipin ucunu boynuna düğümledi. İpin diğer ucundan tutarak kaldırdı. İdam işlemini tamamlamak üzere sineği ipin ucunda sallandırarak banyoya gitti. Babannesinin su dolu bardaktaki takma dişlerine bakmamaya çalışarak, ipin tuttuğu ucunu musluğun ağzına dayadı, musluğu sonuna kadar açtı. Akan suyun içinde gerilen ipin ucundaki sineği seyrederken daldı gitti.

Birden babasının gürleyen sesiyle irkildi:

- Sabah sabah musluğu ne açıyorsun sonuna kadar?

Babası üstüne doğru geliyordu.

- O küçük kafanı musluğun altına sokayım mı?

Ani bir hareketle babasından kaçmaya çalıştı. Babası tam yakalayacaktı ki ıslanan yerde ayağı kaydı düştü. Kalkmaya çalışırken kafasını lavabonun altına çarptı, sersemledi. Bu arada kız koşarak holü, antreyi geçti, mutfağa girip kilere doğru gitti, kilerin kapısıdaki anahtarı telaşla alıp kilere girdi, kapıyı içeriden kilitledi. Ayak seslerini dinledi, bir şey duymayınca rahatladı. Sineğin ipini hala sıkı sıkı tutuyordu. Kilerin yan tarafına yığılmış olan odunların üzerine oturdu, sallanan ipin ucundaki sineği seyretti.

Bir süre sonra babasının bağıran sesi duyuldu..

- Nerdesin ulan! Sigara içmeye de mi başladın!

Babası kilerin önüne geldi, kapının kolunu yokladı, açamadı.

- Orda mısın? Bacağını kıracam senin piç kurusu!

Hiç sesini çıkarmadı. Babası kapıyı tekmelemeye başladı.

- Çık dışarı! Kapıyı kırar çıkarırım seni ordan.

Kapıya birkaç tekme daha attı. Kız içeride iyice büzüldü.

Tekmelere ve bağırtıya uyanan annesi:

- Ne oluyor! diyerek telaşla yanlarına geldi.
- Bacak kadar çocuk utanmadan sigara içmiş misafir odasında.

Kapıyı yeniden tekmelemeye başladı. Annesi babasını sakinleştirmeye çalıştı.

- Yapma komşular duyacak!
- Bu kızı sen böyle yaptın, manyak karı!
- Üstüme eyilik, ne yapmışım ki ben.
- Psikolog, misikolog..Nedir be! Hepsi manyak bunların..
- Asıl manyak sensin..

Babası bir yandan kapıyı tekmeleyip bir yandan annesine vurmaya başladı. Arada annesi de babasına vurdu galiba. Gürültüye babannesi geldi. Onları ayırmaya çalıştı. İtişme sırasında birkaç bardak tabak kırıldı.

Zil çaldı. Sesler kesildi. Kız bir süre daha bekledikten sonra oturduğu yerden kalktı. Kapıyı dinledi, gittiklerinden iyice emin olduktan sonra elindeki ipin ucunu daha önce kapının arkasındaki iki çivi arasına gerdiği sicime bağladı. Yeni sinek de diğer sineklerin yanındaki yeri aldı.

Köşedeki sandıktan bir tane elma çıkardı, geceliğine silerek temizledi. Bağdaş kurup yere oturdu. Kapının arkasında sıra sıra asılı sineklere bakarak elmasını keyifle yedi.


Mart 2002