
Sineği tül perde
ile cam arasına ustaca sıkıştırdıktan sonra perdeyi hafifçe aralayıp
kanadından tutarak yakaladı. Sıcaktan zaten uyuşan sinek, cılız bacaklarını
amaçsızca kıpırdatmak dışında pek bir karşı koyma belirtisi göstermedi.
İki küçük el kanatlarını kopardığında sinek özgürlüğü elinden alınmış
yeşil fosforlu kara bir böceğe dönüştü.
Kız gizlice girdiği
misafir odasından yine gizlice çıktı, kapısını ses çıkarmamaya gayret
göstererek kapattı. Sinek avcunda, annesiyle babasının yatak odasına
gitti. Parmaklıklı küçük karyolasında uyuyan kardeşinin yüzüne sineği
dikkatlice bıraktı. Sineğin kardeşinin yüzünde dolanışını, gözünden,
alnından, burnunun üstünden geçişini uzun uzun seyretti.
Sessiz adımlarla
hole gecti.Tüm odaların, banyonun ve girişteki antrenin kapılarının
açıldığı hol karanlıkçaydı. Ne apartman boşluğuna bakan küçük pencere
ne de odaların kapısından sızan ışık holün aydınlanmasına yetmiyordu..
Kışın kitap dolabı olarak kullandığı eski büfenin kapağını açtı, sinek
idamı malzemelerini kutusuyla çıkardı, formika yemek masasının üzerine
koydu. Su fışkırtan şırıngayı, pilli minnacık el fenerini, büyüteci,
siyah iplikli makarayı, suluboya fırçasını, sapı kırık tel çay süzgecini,
çakmağı, metal kapaklı cam tuzluğu, kulak damlası şişesini, kalınca
not defterini zevkle inceledi.
Kenarındaki kıvrımlarla
mavi bir karanfili andıran kültablasını masadan aldı, kardeşinin yattığı
odaya gitti. Fazla aramaya gerek kalmadan sineği saklandığı yerde buldu.
Sineklerin emziğin altındaki ıslak bölgede saklanmalarına alışmıştı.
Sineği kardeşinin
yanağıyla emziğin arasından alıp kül tablasına koydu, kaçmamasına
dikkat ederek hole getirdi. Kül tablasını masadaki eski yerine yerleştirdi,
üzerine tel çay süzgecini kapattı. Küçük el fenerini üzerine tutup
sineği seyretmeye koyuldu.
Sinek kültablasında
dolandı. Süzgecin altından geçerek çıkmaya çalıştı, başaramadı. Ön ayaklarıyla
hotumunu, kafasını kaşıdı. Süzgecin üst tarafına doğru ters dönerek
yürüdü, tam tepede durdu. Sineğin bu umursamaz hali kızı sinirlendirmişti.
Suluboya fırçasıyla ittirerek sineği düşürdü:
- İzin almadan gezemezsin,
dedi.
Kül tablası, muşamba
kullanmaya gerek bırakmadığından büyük bir beğeniyle alınan açık sarı
tahta desenli formika masanın üstündeki floş işlemeli küçük tül örtününün
tam ortasındaydı..
Perdenin artan kısmından
yapılan tül örtü, süzgecin sinek hapishanesinde kullanıma girmesinden
önceki dönemde epeyce iş görmüştü. Örtüyü kül tablasının üstüne gerdirerek
sineklerin kaçmasını engellemek amacıyla kullanmıştı. Ancak her ne kadar
gergin tutmaya çalışsa da örtüyü kül tablasının inişli çıkışlı kenarında
gerdirmek özel bir hüner gerektiriyordu. Yargılanmasına ara verildiği
bazı zamanlarda sinek, tül örtünün iyi gerdirilmediği bir girinti bulup
kül tablasının altına geçebiliyordu. Hatta bazan örtünün dışına kaçabileceği
bir aralık bulduğu da olabiliyordu. Ayrıca, tül örtünün neden kül tablasının
altında değil de üstünde olduğu, örtüyü her zaman kültablasının altında
görmeye şartlanmış bazı kişilerce yadırganabiliyordu ve bu kişilerin
örtüyü kültablasının üstünden alıp altına sermeleri de kimi zaman benzer
sorunlar yaratıyordu. Kanatları koparılmış olduğundan çok uzaklara gitmesi
mümkün olmasa da, sineğin masanın alt yüzeyinde, bir sandalyenin kenarında
bazen de halının üzerinde aranarak bulunması yargı işlemini gereksiz
yere geciktiriyordu.
Süzgecin sapının
kırılması, sinek hapishanesinin modern bir görünüme bürünmesinin
yanı sıra kullanım kolaylığı açısından da çok faydalı olmuştu.
Sapı kırılmadan önce, her seferinde sapı penseyle geriye doğru
kıvırmak ve işi bittiğinde tekrar eski haline getirmek gerekiyordu.
Süzgecin sapı kırıldığında
başına geleceklerden çok korkmuştu. O gün yakaladığı sinekle ilgilenememişti
bile. Süzgeci hemen sapıyla birlikte mutfaktaki çekmeye koymuş, başka
şeylerle oyalanmıştı.
Evdekiler, süzgecin
her tarafının sağlam olup da sapının nasıl kırıldığına pek
akıl sır erdiremediler. Ancak bu durumun bazı nazarları alıp götürdüğüne
mana yorarak üzerinde fazlaca durmadan çöp tenekesine attılar. Sonra
süzgeç sinek idamı kutusundaki yerini aldı.
Lambayı yeniden
sineğin üstüne tuttu:
- Acıktın mı?
diye sordu.
Sonra sesini incelterek
cevap vedi:
- Çok açım, lütfen
merhamet edin!
- Bu gün sana yemek yok! Çok büyük suçlar işledin!
Bu arada uyanan
kardeşi içeriden ağladı. Babaannesi ön taraftaki odada oturduğu
yerden seslendi:
- Geliin nerdesin?
Çocuk ağlıyor! Baksana çocuğa!
Annesi telaşla mutfaktan
geldi, holden geçerek kardeşinin yattığı odaya girdi. Kız çabucak sineği
aldı, tuzluğa koydu, kapağını kapattı. İdam malzemelerini seri hareketlerle
kutuya doldurdu, büfeye kaldırdı. Bir şey olmamış gibi yatak odasına
gitti, annesinin kardeşini giydirmesini seyretti. Annesi kardeşini öperken,
kıza döndü:
- Çaydanlığın
altını söndür, açık kaldı, dedi.
Ardından hemen
ekledi,
- Tezgahtaki muhallebilere
dokunma sakın, sen hakkını yedin!
Kız mutfakta ocağı
söndürürken, tezgahın üstündeki muhallebiler gözüne takıldı. Aklına
sinek geldi. Büfedeki kutudan tuzluğu aldı mutfağa getirdi, kapağını
açıp sineği en baştaki muhallebinin üzerine silkeledi. Kaseleri biraz
sıkıştırarak kenarlarının birbirine değmesini sağladı. Tezgahın önünde
dikildi, sineğin kaseden kaseye geçerek muhallebilerin üzerinde gezinmesini
seyretti.
Annesinin ayak seslerini
duyduğunda aceleyle sineği avcuna aldı, arkasına sakladı. Annesi:
- Ne yapıyorsun
burda? diye sordu.
Omuzunu silkeledi,
- Hiiç! dedi.
Annesi muhallebilerden
birini alırken:
- Şurdan bir kaşık
ver! dedi.
Kız sol eliyle kaşıklıktan
küçük bir kaşık bulup uzattı. Annesi kaşığı da alıp mutfaktan çıktı.
Tezgahtaki kapağı açık tuzluğu annesi farketmedi diye derin bir "oh"
çekip sineği tekrar tuzluğa koydu. Buzdolabındaki peynirden sineğin
hak ettiği minnacık bir parça koparıp tuzluğa attı, kapağını kapattı.
Sineğe:
- Açlıktan ölmeni
istemem, daha yargılanacaksın, dedi.
Holden geçerken
sineği büfedeki kutuya koydu, babaannesinin olduğu odaya gitti. Annesi
kardeşini yerdeki mindere oturtmuş muhallebi yediriyordu. Sedirde dua
ederek tesbih çeken babaanesinin yanına oturdu, boynuna sıkı sıkı sarıldı.
Babaanesi, tek eliyle kızdan kurtulmaya çalışırken sesini yükselterek
tesbih çekmeye devam etti. Arapça sözler kıza öbür dünyada nasıl cayır
cayır yanacağını hatırlattı. Korkuyla babaannesinin boynunu bıraktı.
Kardeşinin yanına gitti, annesine:
- İstersen ben yedireyim,
dedi.
Annesi:
- İyi! Dökmeden
yedir, deyip kaseyi verdi, mutfağa gitti.
Muhallebiyi yedirmeye
başladı. Babaannesi, bir yandan tesbih çekerken bir yandan da gizlice
yemesin diye gözucuyla kızı izledi. Babaanesinin kendisini izlediğinin
farkında değilmiş gibi yaparak muhallebiyi kardeşine öpücüklerle yedirdi.
Muhallebi bitince kaseyi mutfağa bıraktı. Hole dönüp, büfeden resim
defteriyle kalemini aldı. Bu arada küçük el feneriyle büfedeki sineğin
durumunu kontrol etmeyi ihmal etmedi.
Lambayı açtı, soluk
bir ışık holü aydınlattı. Masaya oturdu, kapının arasından görünen babaanesine
ve kardeşine bakarak resim yapmaya başladı. Annesi elinde elbeziyle
holden geçti, odaya gitti. Kardeşinin elini yüzünü bezle temizledi.
Mutfağa geri giderken, ışığı kapattı:
- Biraz kardeşinle
oyna, dedi.
Resim defterini
isteksizce büfeye geri kaldırdı. Sineği kontrol etti.
Kardeşiyle oynamak
için odaya gittiğinde babaanesi lokum istedi. Misafir odasından getirdiği
şekerliğin kapağını açıp babaanesine tuttu. Babaannesi kemikleri irileşmiş
parmaklarıyla şekerlikten bir tane lokum aldı, pudra şekerini dikkatlice
diğer lokumların üzerine silkeledi. Aldığı lokumun ucundan bir parça
kopardı, kıza uzatarak:
- Şunu kardeşinin
ağzına koy da ağzı tatlansın, dedi, lokumun geri kalan kısmını olduğu
gibi ağzına attı.
Kız şekerliğin kapağını
kapattı, küçük lokum parçasını babaanesinin elinden alıp kardeşinin
ağzına tıktıktan sonra şekerliği misafir odasına götürdü, sehapaya koydu.
Sehpanın yanına çömeldi, şekerliğin kapağını açtı. Babaannesi gibi küçük
parmağını havaya kaldırarak şekerlikten bir tane lokum aldı.
- Hımm! Gül kokulu...Prenseslere
layık!
Lokumu aceleyle
yedi. Ağzının kenarına bulaşan pudra şekerlerini eliyle şekerlikteki
lokumların üstüne silkeledi, şekerliğin kapağını kapattı, babaannesinin
yanına döndü.
Babaannesi, bir
yandan takma dişine bulaşan lokumu parmağıyla sıyırmaya çalışırken
bir yandan boğuk bir sesle sordu:
- Şekerliğin kapağını
kapattın mı?
- Buradayken kapattım ya!
- Körolasıca sinekler konmasın.
- İyice kapattım, konmazlar.
Babannesi dişine
bulaşan lokumla biraz daha uğraştı, başedemedi, su istedi. Kız vakit
geçirmek için mümkün olduğunca yavaş adımlarla mutfakta yemek pişiren
annesinin yanına gitti.
- Babaannem su istiyor..
Annesi söylendi:
- Bu kadın da oturduğu
yerden kalkmaz, onu ister bunu ister. Gene lokum mu yedi?
- İki tane yedi.
- Kardeşine de yerdirtti mi?
- Yok ona vermedik.
Raftan bir bardak
alıp, musluktan su doldurdu, kıza verdi.
- Sakın kardeşine
lokum verme, çocuğun damağına yapışıyor.
- Babaannem hep ona da ver diyor, ama ben vermiyorum.
Yine mümkün olduğunca
yavaş adımlarla yürüyerek suyu babannesine götürdü. Bu sefer babaannesi
söylendi:
- Nerede kaldın?
Altı üstü bir su getireceksin.
- Dökülmesin diye yavaş getirdim.
Babaannesi söylenmeye
devam etti:
- Gene musluktan
doldurup getirmiş.
- Musluktan değil babaanne, iyi sudan getirdim.
- Baksana kabarcıklar var!
- Kabarcık yok, iyi su.
Babaanne bardağı
pencereye doğru tuttu, dikkatlice baktı, su bulanıktı ama o pek bir
şey göremedi. Yüzünü buruşturarak suyu içti. Bardağı kıza geri verdi.
- Musluk suyuysa
artık günahı boynunuza.
Sineğin
boynuna geçireceği ipi düşündü, gülümsedi. Bardağı holdeki masaya koyup
geri geldi. Sedirin altına eğilip, kardeşinin oyuncaklarını olduğu gibi
sepetiyle birlikte çıkardı. Kardeşinin yanına oturdu, oyuncaklarla oyalamaya
çalıştı. Babaanne pencereden sokağı seyretmeye koyuldu.
*
* *
İkindi vakti annesi
küçük kardeşiyle komşuya gittiğinde sineğin yargılanması için uygun
bir zaman yakaladı. Babaanesi ön odadaki sedirinde uyukluyordu.
İdam kutusunu büfeden
çıkararak masaya koydu. Kültablası ve tel çay süzgecinden oluşan sinek
hücresini itinayla hazırladı ve sineği içine yerleştirdi.
Not defterinde daha
önce doldurduğu sayfaları hızlıca çevirip ilk boş sayfayı buldu. Sayfanın
sol üst başına tarihi ve saati yazdı. Süzgeci kaldırarak küçük el fenerinin
ışığını sineğin üstüne tuttu, dikkatle inceleyerek not defterine sineğin
özelliklerini yazdı. Süzgeci tekrar kapattı.
- Yargılama başlıyor,
dedi ve yazdıklarını yüksek sesle okudu.
YAKALANMA TARİHİ:
12 Ağustos 1969
YARGI TARİHİ: 12 Ağustos 1969, saat 16:14
SANIK: Orta büyüklükte, yeşil forforlu iri sinek böceği, erkek, kırmızı
gözlü, kısa hortumlu, tek bacağı yok.
SUÇU: Kötülükler yapmak
Sineğe döndü:
- Savunmanı yap,
dedi.
Sesini inceltti:
- Ben hiç bir kötülük yapmadım!
- Çok kötülükler yaptın pis böcek! Seni ayağımın altında ezmeliydim..
- Ben böcek değilim, sineğim..
- Yine böcek mi sinek mi olduğunu tartışmayalım..
Not defterinde önceki
sayfaları karıştırdı, aradığı yeri buldu:
- Bak okuyorum,
dinle. Sineklerle böcekler arasındaki fark kanatlarıdır. Sinekler
kanatları olmadığı zaman böcek sayılırlar..
- Benim kanatlarım
var, ben bir sineğim.
El fenerini tekrar
sineğin üstüne tuttu:
- Ben kanat falan
göremiyorum, kanatların yok.. Olsaydı zaten defterde yazılı olurdu.
Defterdeki "sanık"
kısmını yeniden okudu.
- Duydun mu? Burada
kanatlarının olduğu yazmıyor..Bir böcek olduğunu o ahmak kafan
anlasın artık.
- Benim kanatlarım vardı! Sen koparttın. Sen kötü bir kızsın!
- Ben kötü bir kız değilim. Kötü bir kız olsam seni yargılamadan
öldürürdüm.. Kötü olan sensin..
- Ben herhangi bir kötülük yapmadım…
- Yaptın! Sen pis bir mahluksun.. Pisliklere, tuvaletlere konarsın..
- Konmadım! Konduğumu gördün mü hiç?
- Gördüm.. Dün tuvaletin deliğine girdin, oralara kondun sonra geri
çıktın..
- O ben değildim, başkasıdır..
- O sen değilsen bile, kardeşimin yüzünde gezdin, gözümle gördüm.
- Evet gezdim ama beni oraya sen koydun!
- Ben seni oraya sadece bıraktım. Oradan oraya gezmeyecektin!
Defterde suçlar
bölümün altına not düştü : 1) Kardeşimin yüzünde gezinmek...
Sineğe yeniden döndü:
- Muhallebilerin
üzerinde de gezdin! Onları yedin!
- Karnımı sen aç bıraktın..
- İzin almadan yersen cezanı da çekmeye razı olursun!
Deftere ekledi:
2) Muhallebileri yemek..
Kalemi bıraktı,
sineğe:
- Bu suçlar idamın için yeterli, dedi.
- Sen kötü bir kızsın! Kardeşine hep kötülük yapıyorsun.
- Ben iyi bir kızım. Kardeşimle oyunlar oynuyorum. Ona muhallebisini
yediriyorum. Onu öpüyorum. Kötülük yapmıyorum..
- Kötülük yapmasan baban seni kilere kilitlemezdi..
- Ben kardeşime bir şey yapmadım!
- Kardeşine, kötülük yaptın! Küçük bok böceği.
- Bok böceği sensin, şu haline bak! Şişko domuz..
- Ağzına biber süreceğim, terbiyesiz kız!
- Burada sanık olan sensin, ben senin ağzına biber süreceğim..
Kutudan kırmızı
pul biber buldu. Bir tutam sineğin üzerine döktü. Üstüne damlalıkla
su damlattı. Sinek kenara kaçmaya çalıştı. Suluboya fırçasıyla ortaya
doğru ittirdi, kenara geçmesine izin vermedi.
Deftere yazdı:
3) Ağzıma biber
sürmek
4) Beni kilere kilitlemek
Son cümleyi yazarken
elleri titriyordu. Sineğe öfkeyle bağırdı.
- Bana yaptıklarının
cezasını çekeceksin!
- Ben senin babanım, seni doğru yola getirmeye çalışıyorum.
- Sen iğrenç bir herifsin, senin gibi babam olmasın daha iyi.
Babaannesi gürültüden
uyanır gibi oldu, oflayarak yattığı yerde diğer tarafına döndü.
Yeniden horlamaya başladı.
Kız fısıltıyla konuşarak
deftere yazdı:
5) Kafamı musluğun
altına tutmak
6) Resim defterimi yırtmak
7) Beni öğretmenlerime şikayet etmek
KARAR: İdam
Sineğe yazdıklarını
okudu,
- Cezanı çok fena
çekeceksin, dedi.
*
* *
Akşam yemekte,
annesi kendi muhallebisini kıza uzattı:
- Benimkini sen
yiyebilirsin!
Kız istemedi,
- Ben daha önce
yemiştim, dedi.
Annesinin, babasının,
babaannesinin muhallebiyi yiyişlerini iğrenerek seyretti. Yemekten sonra
babası ve babaannesi ön taraftaki odaya geçtiler. Annesi kahve pişirirken
o da sofrayı topladı. Kahveler hazır olunca götürüp verdi. Annesi mutfakta
bulaşık yıkamaya başladı.
Kardeşini mama
sandalyesinden alıp, holdeki sedire oturttu. Resim defterini büfeden
çıkardı, kardeşinin yanına geçti. Önce güzel elbiseli bir kız resmi
çizdi, sonra uzaktan gözüken babasına bakarak, aynı sayfaya kocaman
bir sinek resmi yapmaya başladı.
Annesi mutfaktan
gelip sedirdeki kardeşini almak için eğildiğinde, sayfadaki sinek resmini
koluyla kapattı, kızın başına taç çiziyormuş gibi yaptı. Annesi yaptığı
resime söyle bir göz attı, kardeşini alıp yatak odasına yatırmaya götürdü.
Kız babasına bakarak
yaptığı sinek remini tamamladı. Kanat çizmek yerine, boğazından geçen
bir ip çizerek yukarıya doğru uzattı. İpi darağacına bağladı. Sineğin
hortumundan fışkıran iğrenç sıvılar çizdi. Sıvılar aktı resimin alt
tarafını doldurdu. Pislikler resimdeki kızın ayağına bulaşmasın diye
kızın ayaklarının altına ufak bir tabure çizdi.. Sayfanın yukarı tarafını
yıldızlarla süsleyerek resmi tamamladı..
Resim defterini
özenle büfeye kaldırdı. Yatak odasındaki dolaptan yastık, çarşaf ve
pike getirdi. Holdeki sedire yatağını hazırladı. Işığı söndürdükten
sonra geceliğini giyip yattı. Babaannesiyle babası ön odada sohbet ederken,
sabah gerçekleştireceği idamı düşünerek uykuya daldı.
* * *
Sabah erkenden uyandığında
babaannesi ön taraftaki odasında namaz kılıyordu. Babaannesinin namazını
bitirip tekrar yatmasını sabırsızlıkla ama hiç kıpırdamadan bekledi.
Babaannesi horlamaya başlar başlamaz sessizce yataktan kalktı. İdam
kutusunu ve kül tablasını aldı, misafir odasındaki sehpaya koydu. Kapıyı
kapatıp sehpanın yanına çömeldi. Sineği kültablasına yerleştirdi. Üstünü
süzgeçle kapattı.
- İdam vakti geldi,
dedi, bu sabah erkenden asılacaksın!
Sesini incelterek:
- Haksızlık ediyorsun! Ben suçsuzum.
- Hayır sen suçlusun. Dünkü mahkemede suçlu bulundun. Bak okuyorum!
Not defterinden
ilgili sayfayı açtı. Sineğin suçlarını ve idam kararını okudu.
- Bu durumda son
sigaranı içtikten sonra idam edileceksin.
Sehpada duran sigaralıktan
bir sigara aldı, çakmakla yaktı. Dumanını içine çekmeden ağzında
biriktirip sineğe üfledi.
- İçine çekme, öksürtür
dedi.
Bu işlemi sigara
yarıya gelene kadar tekrarladı. Sesini babaannesinin sesine benzeterek:
- Bu zıkkımı
niye içersin anlamam! diye söylendi.
Bir kaç nefes daha
sineğin üzerine üfledikten sonra sigarayı kültablasının kenarında
söndürdü.
- Eveet, vakit geldi!
Makaradan uzunca
bir ip kopardı. Sineği kül tablasından alıp ipin ucunu boynuna düğümledi.
İpin diğer ucundan tutarak kaldırdı. İdam işlemini tamamlamak üzere
sineği ipin ucunda sallandırarak banyoya gitti. Babannesinin su dolu
bardaktaki takma dişlerine bakmamaya çalışarak, ipin tuttuğu ucunu musluğun
ağzına dayadı, musluğu sonuna kadar açtı. Akan suyun içinde gerilen
ipin ucundaki sineği seyrederken daldı gitti.
Birden babasının
gürleyen sesiyle irkildi:
- Sabah sabah musluğu
ne açıyorsun sonuna kadar?
Babası üstüne doğru
geliyordu.
- O küçük kafanı
musluğun altına sokayım mı?
Ani bir hareketle
babasından kaçmaya çalıştı. Babası tam yakalayacaktı ki ıslanan yerde
ayağı kaydı düştü. Kalkmaya çalışırken kafasını lavabonun altına çarptı,
sersemledi. Bu arada kız koşarak holü, antreyi geçti, mutfağa girip
kilere doğru gitti, kilerin kapısıdaki anahtarı telaşla alıp kilere
girdi, kapıyı içeriden kilitledi. Ayak seslerini dinledi, bir şey duymayınca
rahatladı. Sineğin ipini hala sıkı sıkı tutuyordu. Kilerin yan tarafına
yığılmış olan odunların üzerine oturdu, sallanan ipin ucundaki sineği
seyretti.
Bir süre sonra babasının
bağıran sesi duyuldu..
- Nerdesin ulan!
Sigara içmeye de mi başladın!
Babası kilerin önüne
geldi, kapının kolunu yokladı, açamadı.
- Orda mısın? Bacağını
kıracam senin piç kurusu!
Hiç sesini çıkarmadı.
Babası kapıyı tekmelemeye başladı.
- Çık dışarı!
Kapıyı kırar çıkarırım seni ordan.
Kapıya birkaç tekme
daha attı. Kız içeride iyice büzüldü.
Tekmelere ve bağırtıya
uyanan annesi:
- Ne oluyor! diyerek
telaşla yanlarına geldi.
- Bacak kadar çocuk utanmadan sigara içmiş misafir odasında.
Kapıyı yeniden
tekmelemeye başladı. Annesi babasını sakinleştirmeye çalıştı.
- Yapma komşular
duyacak!
- Bu kızı sen böyle yaptın, manyak karı!
- Üstüme eyilik, ne yapmışım ki ben.
- Psikolog, misikolog..Nedir be! Hepsi manyak bunların..
- Asıl manyak sensin..
Babası bir yandan
kapıyı tekmeleyip bir yandan annesine vurmaya başladı. Arada annesi
de babasına vurdu galiba. Gürültüye babannesi geldi. Onları ayırmaya
çalıştı. İtişme sırasında birkaç bardak tabak kırıldı.
Zil çaldı. Sesler
kesildi. Kız bir süre daha bekledikten sonra oturduğu yerden kalktı.
Kapıyı dinledi, gittiklerinden iyice emin olduktan sonra elindeki ipin
ucunu daha önce kapının arkasındaki iki çivi arasına gerdiği sicime
bağladı. Yeni sinek de diğer sineklerin yanındaki yeri aldı.
Köşedeki sandıktan
bir tane elma çıkardı, geceliğine silerek temizledi. Bağdaş kurup yere
oturdu. Kapının arkasında sıra sıra asılı sineklere bakarak elmasını
keyifle yedi.
Mart 2002