piyano : yaman kayıhan : 23102001  
 

 

Upuzun bir koridor yada tünel benzeri bir yerde olduğunu anladı. Gerçi tavan pek alçak sayılmazdı, ama gene de sanki biraz üstüne üstüne gelir gibiydi. Ayağa kalktığında hani şöyle bir zıplasa değecek kadar yakın bir tavan .. Sağ ve sol duvarlar da ellerini yana açtığında öyle pek uzak sayılmazlardı. Koridorun sonu ise sanki görünmezcesine uzaktaydı.

Dar ve basık koridorunda şöyle bir gidip geldi, sonra da zıpladı. Tünelsi koridor iyi cins bir tahtadan, hatta belki de daha kıymetlice bir malzemeden yapılmış gibi geldi adamımız "D.O."ya. Dahası yer ile duvarların, duvarlar ile tavanın birleştiği bölümlerde de sanki bir bütünsellik, sanki bir bütünlük vardı. En garip olanı bu upuzun koridorda hiç bir eşyanın bulunmayışıydı. Bazı yerlerde, duvarlarda ve tavanda sanki tutunmak veya belki de çekmek için yapılmış gibi gözüken kayışlar, tutamaklar gibi eklentilerden başka hiç bir eşya yoktu. Ne bir koltuk, ne bir halı, ne de bir ışık kaynağı. Ama ışığa pek bir gereksinim yoktu nedense. Çünkü, ne görülecek ne de görülemeyecek hiç bir şey yoktu işte ..

Eşya yoktu, ama giysi de yoktu .. Zaten başka kimse de yoktu.

Önce yavaş yavaş, sonra da hızlanarak koridorunun sonuna kadar gidip geldi. Bunu bir kaç kere daha denedi. Öylesine uzun bir koridordu işte. Ancak birkaç kere gidip geldiğinde ayırdına varabildiği, adımlarının hemen hemen hiç ses çıkartmamış olmasıydı. Yoksa küçük bazı sesler çıkartmış mıydı ? Hayır, hiç ses yoktu.

İçten içe bir görevi var gibi geliyordu. Ama sonra sıkıldı ve oturdu rastgele bir yere. Görevi kesinlikle şu kayışlar ve tutamaklarla ilgili olmalıydı. Çünkü nereden girdiğini bilemediği bu uzun odanın ne bir kapısı, ne de bir penceresini henüz keşfedememişti. Zaten kapı ve pencere aramak da içinden gelmiyordu. Adamımız "D.O." sanki kendiliğinden buradaydı, kendiliğinden de burada kalacaktı; o kadar. Fakat gene de o kayışlardan, tutamaklardan birşeyler yapmak için erken olduğuna karar verdi, oturmasına devam etti.

Koridorun bir ucuna daha yakın oturuyordu. Birden sağ tarafındaki duvarın biraz ileride daraldığını ve diğer uca kadar da öyle devam ettiğini fark etti. Bunu daha önce fark etmemiş olmanın verdiği hislerle dopdulu ve biraz da merak içinde sağa doğru yürüdü ve duvarı özellikle daraldığı bölümde yoklamaya başladı. Duvar bir kere hafifçe daraldıktan sonra bir kez daha daralmayarak sonuna kadar gidiyordu.

Bugünlük bu kadarı çok fazla geldi, duvarın dar ucunda dinlenmek için oturduğunda giderek kaykıldı, kaykıldı ve uyuya kaldı.

Kendisini neyin uyandırdığını önce anlayamadı, ama daha sonra tekrarlandıkça emin oldu; bu kesinlikle bir sesti ! Sanki birşey sağ taraftaki duvara vuruyor gibi geldi. Evet bu kesinlikle bir sesti. Günün ilk belirtisi bir sesti işte. Hiç kıpırdayamadan donakaldı. Adeta parmaklarının ucuna basarak kulağı da duvara dayalı, hızla sesin kaynağına yöneldi. Düzenli sayılabilen sese biraz sonra yaklaşmıştı. İki adım sonra da sanki tam sesin kaynağının yanında gibi olduğuna karar verdi.

Cesarete geldi ve o da duvara bir kaç kere, önce usulca, sonra da avuçlarının içiyle vurdu. Mutluluk sanki güneş gibi içini kaplayıverdi; karşıdan da ses gelmişti. Sonra giderek daha hızlı, daha hızlı vurmaya, duvarı tekmelemeye başladı. Karşıdan gelen sesler de artmıştı. Besbelli "D.O." ve diğer taraftaki - her kimse - karşılıklı olarak bir yerleri tekmeliyorlardı ..

Başka bir ses daha duymaya başladı aniden. Bu sefer ses geriden, koridorun daha genişçe bölümünden, ama gene sağdan geliyordu. Karşılık aldığı sesten uzaklaşmak istemeden, ama bu sesi de yakalamak, ondan da karşılık almak heyecanıyla geriye doğru koştu. Bu sefer hemen tekmelemeye başladı duvarı. Diğer taraftan da aynı darbe sesleri gelmeye devam etti.

Şimdi sesler iki olmuşlardı. Birisi duvarın daha geniş, diğeri de daha darca bölümündenden geliyorlardı ve besbelli kendisi gibi birileri de oralardaydılar. Acaba neden hep sağdan geliyordu bu sesler, acaba neden sol tarafta hiç ses yoktu ? Sağdan gelen seslerin mutluluğu, yanlız olmadığının kanıtlanması "D.O."yu o kadar sardı sarmaladı ki, pek de böylesi sorular aklına gelmeden, hatta sağdaki seslerin de azaldığını farketmeden koridorunun ortasında tekrar uyuyakalıverdi.

Geçen seferki kadar çok uyuyup uyumadığını tam anlayamadıysa da, gene seslerle uyandığına bu sefer emin oldu. Sağ taraftaki sesler önceki gibi devam ediyordu. Ama her ikisinin de sustuğu bir an uzaktan uzağa, ama gene kesinlikle sağ tarafta benzer başka seslerin de olduğunu duydu. Giderek uzaklaşan ama kesinlikle varolan sesler.

Artık üç kişiden daha çok olduklarını biliyordu.

Sanki daha kuvvetlice ses geliyormuşcasına, sağdaki duvarın genişçe bölümüne hızla gitti ve olanca gücüyle bağırmaya başladı. Sevincinden yerinde duramıyordu; karşı tarafta bağırıyordu işte. Gerçi ses vurmalara, darbelere ve tekmelere karşı biraz daha az duyuluyordu, ama birisi bağırıyordu işte.

"Bu benim, benim adım D.O." diye avazı çıktığınca bağırıyordu. O sevinçle kendini kaybedercesine bağırırken diğerini hiç dinlemediğini anladı birden. Diğeri de sanki aynı anda, aynısını düşünmüş gibi bağırtılar aynı anda kesiliverdi.

Artık birbirleri ile anlaşabilecekleri bir yol bulmuşlardı. Yöntemlerinin önce duvarın tekmelenmesi sonra da duyurmak için bağırmaktan başka bir biçimi yoktu, ama iyi anlaştıkları kesindi. İki komşu aralarına ortalarındakini de alarak uzun uzun konuştular, konuşmaktan yorgun düştüklerinde de uyukladılar. Bu uyur uyanıklık içinde de devamlı konuştular, konuştular.

Kimse nereden geldiklerini bilmiyordu. Diğerlerinin de kapısı yada penceresi olmayan koridorları vardı. Fakat diğerleri her iki taraflarından sesler duyarlarken, onlarla da konuşabilirken kendisi sadece sağ tarafındakilerle konuşabiliyordu. Önce bunu bir eksiklik olarak düşündü ve hatta bir iki gün üzüntüsünden sağındakilerle bile konuşamadı. Sonunda bunun bir ayrıcalık olduğuna karar verdi. Giderek kendisinin sol taraftakilerin en önünde, sıranın en başında olduğunu anlamaya ve tabii bununla da gururlanmaya başladı.

Bu kalabalığın başı oydu işte.

Kendisinin bir tür sıra başı olduğunu anladığında, önceden fark etmediği, edemediği bazı farklılıklar giderek daha önemli olmaya başladı. Çok az farkla da olsa kendisinin sesi sağ komşularından daha kalındı. Bu tam da sıra başındakilere, liderlere yakışan bir keşif oldu.

Zevkten içi içine sığmayarak zıp zıp zıplarken, sanki kendiliğinden tavandan sarkan kayışlara, duvardaki tutamaklara tutundu ve hızlıca hareket etmeye başladı. Ne yaptığını tam bilemiyordu, ama bunlar tam da kendisi için yapılmış oyun gereçleriydi sanki. Övünçle sallandı durdu ..

Uykuya daldığında yeni günlerin yeni keşiflerle dolu olacağına hemen hemen emindi. Lider oydu, mutluluktan uçuyordu. Rüyasında sanki sonsuzluğu gördü.

Uyandığında fırtına öncesinin sessizliği işte bu dedirtecek bir durağanlık sezdi. Hiç bir komşusundan ses gelmiyordu. "İşte" dedi kendi kendine, "liderlik bu demek olsa gerek". Hızla kalktı, neden olduğunu, nasıl yaptığını pek bilemeden kayışlara ve tutamaklara tutundu, ayaklarını da sağlam yerlere yerleştirdi. Ne yaptığını bilmese de, konumundan emin olduktan sonra komşularına da aynısını yapmaları komutunu verdi. O bir liderdi ve diğerlerinin de ona uyumu tartışmasız olmalıydı. Bu emir komşudan komşuya, soldan sağa hızla iletildi. Bütün koridorlardakiler kayışlarına, tutamaklarına sıkıca tutunup beklemeye başladılar.

Sanki onların hazır oldukları belli olmuş gibi çok başka bir yerlerden, garip ve bir o kadar da farklı sesler gelmeye başladı. Kesin olan birisinin geldiğiydi. Adım sesleri yaklaştı, yaklaştı .. Sonra adeta bütün koridorlar kadar büyükmüşçesine birşeyler harekete geçti, sanki dev bir kapak kalktı. Koridorların tavanları herhangi bir ışığa kapalıydılar, ama sanki gökyüzü açılmış, bütün koridorların tavanları sanki aynı anda şeffaflaşmış gibi oldu. Adeta bütün gözler birden kamaştı, bakamaz oldular ışığa.

Sonra dünyadaki bütün kağıtların yanyana geldiklerinde ancak oluşturabilecekleri büyüklükte bir kitabın sayfalarının hışırtıları kapladı koridorları. Sonra da adeta birşeyler öne doğru çekiliyormuşçasına bir gıcırtı ..

Sonra da .. Sonra önce hiç bir şey olmadı. Herkes büyük bir gerginlikle bekliyordu. Herkes görevini öğrenmişti, herkes hazırdı, ama herkes bekliyordu.

En soldakinin liderliği ile görev kusursuz olarak tamamlanmıştı, herkes hazırdı, herkes bekliyordu. İşte o anda sola ve sağa yakın koridorlarda heyecan doruğuna ulaştı:

Eller üzerinde uçuşurken bütün koridorlardakiler mutluluktan sarhoştular.