arles'de : yaman kayıhan : 24102002  
 

 

 

 

irving'in romanı
'lust for love'
ya da
vincente'nin filminde
genç kirk ve anthony

unutulmaz, dramatik
ve belki de biraz öldürücü bir arkadaşlık

bir yılbaşı arifesinde
sınırlarında dolaşan vincent'in
kulağını kesmesiyle sona eren
bir garip ilişki

çok az insan
kendi canavarları ile savaşırken
sanat için
bu denli acı çekmiştir belki de

çok az sanatçı yaşamı
bu denli yoğun yaşamıştır
ve bu yoğunluk daha da büyük eserlere ulaşmıştır

bu iki öncünün yapıtlarını
artık neredeyse ezbere biliriz çoğumuz
ama pek azımız
1888'in sonbaharının
9 haftasında olanları
bilmek isteriz

'sarı ev'i terkeden
paul olmuştu

1880'de vincent
27 yıllık bir başarısızlık örneğiydi
her şeye karşın
ressam
olmak istiyordu

1886'da
paris'e
kardeşi theo'nun yanına taşınabilecek denli
'iyi' olduğuna
karar verdi

theo empresyonistlerde uzman
bir resim satıcısıydı

onun da yardımıyla vincent
henri ve emile ile tanıştı
bir café'de bir sergi planladılar birlikte

petit boulevard'ın ressamları
empresyonistler ile sergiler açmış olan
paul'e çekici gelmişti

paul sergide bir resimden
vincent'in 'güneşçiçekleri'nden
derinden etkilenmişti

patlamaya hazır
anıt gibi bir çift gonca
çiçeklerden çok
belki de alevlerin
hatta yangının ta kendisi

böylesi hiç görülmemişti
böyle renkler hiç biraraya gelmemişti
hiç bir resim böyle boyanmamıştı

bu vincent'in doğa üzerine resimlerinin
başlangıcı olacaktı

ardındansa
zakkumlar, irisler ve güller
şeftali ve selvi ağaçları ile
güneşte kavrulan tahıl tarlaları
gelecekti

paul de hızla çalışıyordu
"göl kıyısında'yı martinique'de yaptı

ikisi de
yeni yollar arıyorlardı

yaşamın sonsuzluklarında
iki kayıp ruh
bazılarının bazan
parnassus'a yeni patikalar
bulması gibi
birlikteydiler

paris çekilmezdi
paris bunaltıcıydı
paul gördüklerinden bunalıyordu
egoizm, lüks yaşamlar, zenginlikler
hepsi sanki üzerine gelir gibiydi
aklı çoklukla
jean-jacques'a kayıyordu

vincent ise kanındaki
kuzey'in protestan hayaletlerini
ve sisini
kovmaya çalışıyordu

bu ikiliyi
antic roma'nın
arles'i paklayacaktı

uzaklarda
izole
kimse onları anlamazken
arles'in parlak güneşinin altında
paul ve vincent
fırçalarına, boyalarına ve paletlerine
adeta saldırdılar

başlangıçta
kendi portrelerine yöneldiler
kendilerini tam da görmek istedikleri gibi
boyuyorlardı
vincent budist bir keşiş gibi
traşlı kafası
ve keskin bakışlarıyla
nirvana'sına ulaşmışcasına
paul ise
vahşi bir inka profiliyle
karmaşık
ve hugo'nun romanından
fırlamışcasına
sanki bir terrorist
saygın bir toplumun
anlaşılmayan iyi adamı ..

sonbahar yaklaşırken
vincent
güneşçiceklerini arttırıyordu
sonradan efsaneleşecek
dünyanın belki de en pahalıları olacak
hazineler
paul'ün arles'deki
yatak odasının duvarlarını
süslüyorlardı

paul arles'e geldiğinde
vincent
kendi yöntemiyle
duvarların ötesinde
ve doğanın tam da içinde çalışmaları
gerektiğinde ısrarlıydı
paul ise direniyor
düşüncelere önem veriyordu

ikisi de inatçıydı
belki de en iyisi
duvarların içine dönmeyi
yağmurlu günlere bırakmaktı

paul vincent'i
güneşçiçeklerini boyarken
resimledi
'benim tabii, ama delice'
diyecekti vincent

yılbaşı yaklaşırken
vincent'in aklı karışmaya
tartışmalar
ve alkollü günler artmaya başlamıştı
işte kulağın bir bölümünün kesildiği
gün de böyle bir gündü

bir kaç gün sonra
yeni bir yıl başladığında
vincent
paul'e ve theo'ya mektuplar yazdı
hiç bir şeyin önemi yok gibiydi
komşuları bile onu
akıl hastanesine göndermekte
kararlıydılar

ve san remy'nin bir kliniğinde
uzun aylar geçti

ama muhteşem eserler
devam ediyordu

paul ise güvenli bir uzaklıkta
arkadaşlığın devamından
memnun gibiydi

1890'da vincent intihar etti
kalbi kırık theo da 6 ay dayanabilecekti

paul sonraki 15 yılını
koyu bir yalnızlık içinde
kayıp cenneti aradığı
tahiti'de geçirdi

hep vincent'in dehasına saygısıyla
belki de arkadaşlıklarına hep özlemle ..